Görüldüğü gibi, bir önceki postumda minik prenses için diktiğimi söylediğim elbiseyi bir kat fırfır ekleyerek biraz uzattım. Üzerine nasıl olacağını bilmiyorum, daha önce söylediğim gibi bizim minikleri pek fazla göremiyorum. Ama elbisenin askıda duruşu küt bir görüntü sergiliyordu, hoşuma gitmedi.
Giyim kuşamda küt görüntü göz yoruyor. Kısa boylu bir bayanı, belki uzun görünebilmek için giydiği ama tam tersi kısa gösteren bir mini etekle gördüğümde hep aklıma bu kitap gelir. Hepsi bildiğimiz şeyler kitapta söylenenler, ama isimlendirilip teşhis konulunca insan daha bir farkına varıyor. Vücut orantılı olduğu, fazla kilolu olmadığı sürece boy çok da önemli değil. Oysa bildiğim çok kişi kısa boylarını, kalın bacaklarını, orantısız vücutlarını gözümüze soka soka geziniyor.
Neyse, miniğin elbisesinden artan mini minnacık bir kumaşla da, bu sitede gördüğüm çantadan diktim. Bu kadar özensiz diktiğim bir şeyin bu kadar güzel olması da beni çok şaşırttı. Üstelik, dolaplardan neredeyse tepeme dökülecek kumaş yığınları dururken, 20 cm lik bir kumaşla hem elbise hem de çanta dikmiş olmanın haklı gururunu da yaşamış oldum. (Tabii ki, fikir için de site sahibine teşekkür ediyorum, çeviri yapınca adı Tatiana yazıyor.)
Elbiseden kalan parçayı önce sıkıştırılmış elyaf kullanarak kapitone yaptım. Sonra, daha önce kendi başıma ölçüp biçerek oluşturduğum kalıpla çantayı kestim. Orijinalinde arka parça ve kapak tek parça yapılmış benim kumaşım yeterli olmadığından ayrı ayrı kestim.
Kapitone yaparken puanlı kumaşı kullanıp astar dikmemeyi düşündüm önce. Astarsız çalışılabilecek bir teknikle diktim çünkü. Bu teknikte dikişler kumaşın yüzünden çekilip, dikiş yerlerine biye geçiriliyor. Çantanın içine de minicik bir cep diktim.
Uygun düğme bulamadım, uyduruk bir düğme bastırdım elimdeki aparatları kullanarak. Çantanın yapımı hakkında bir öğretici yayınlamayı çok arzu ederdim, ancak olanaksız şu günlerde. Az da olsa dikiş dikip, bloga yazabildiğime şükrediyorum.
Güzel bir haftaya, güzelliklerle başlamak dileği ile...