30 Ekim 2014 Perşembe

dergiler


Dikiş odasını ve dergileri düzenlerken. evde oraya buraya, dekorasyon dergilerinin arasına dağılmış dergilerin arasında Burda Dikiş Okulu dergisinin 2. sayısı elime geçti, almış ve unutmuşum. Günlerdir gözüm kitapçıların raflarında onu arıyordu oysa, neredeyse derginin merkezinden isteyecektim. Hemen kütüphaneye yerleştirdim. Toplamda üç tane oldu.


Eski dergileri elden geçirirken 1970 li yıllara ait dergileri bir kutuya yerleştirip kaldırdım. 1990 lı yıllar ve 2000 li yılların başlarında çıkan Burda dergileri ise dolu dolu imiş onu fark ettim. Gözüme çarpan ilk çocuk elbisesini dikmek üzere, dergiyi bir kenara ayırdım. 


Ve deneme-yanılma yöntemi ile diktiğim bluzum. Modada genel eğilimin penssiz kalıpsz düz ve bol kesimlere yöneldiği bu günlerde bu avantajı kullanmak lazm.


Yine pazen (flannel) kumaştan çift katlı bebek battaniyesi de bu hafta diktiklerimden. Piyasaya son yıllarda renk katan bir firmanın ürettiği çift en pazenler eskilerden çok daha güzel. Renk-desen yine sınırlı da çeşitlenecektir umarım.


Kumaş yığınlarını düzeltmeye çalışmaktansa kumaşların her birini bir ürüne çevirmeye yetecek zamanım ve enerjim olsaydı daha iyi olurdu. Görüntü yanıltmasın, Geniş ve derin bir gardrobun sadece iki rafında olanlar ve raf önden arkaya iki sıra halinde dizili. 5 raf da aynı durumda ve pek çok kumaş da dolabın diğer bölümlerinde.


Yalnızca 1980 ve 1990 lara ait dergiler:


Esen kalın...

18 Ekim 2014 Cumartesi

zürafalar, filler


Zürafanın papyonu, zürafayı efendi bir şahsiyete dönüştürmüş:) Birazdan bir baloya gidecekmiş gibi bir hali var. Aşağıdakiler de safari kulübünün takıma giremeyen üyeleri, belki başka bir projede kullanılacak.  


Tüllerle yaptığım kapı süsü de böyle bir şey.


Kırık beyaz (ya da krem rengi) tüllerle yaptığım bu süs, bembeyaz kapı üzerinde kirli gibi duruyor. (Kapıları bildiğimiz süt beyaza çevirmiştim yazın.)


Keçelere bulaşmışken başka güzellikler de çıktı karşıma nette dolaşırken, bir de ben denesem fena olmaz.

Görsel ciciseylerdukkani.blogspot.com.tr/den alınmıştır
Ce yeni etekler dikiliyor kızçeye, hepsi de klasik olacak. İş yeri giyimine uygun. Fermuarlarını çok sistemli diktim, Bu kez sağlam oldu.


Hafta sonu tatilinizin güzel geçmesini dilerim.

15 Ekim 2014 Çarşamba

bir küçücük aslancık varmış


Biri iş gezisi olmak üzere iki Karadeniz Bölgesi ve bir İstanbul seyahatim oldu son iki hafta içinde. Leyleği havada görmüş olabilirim, hatırlamıyorum. Arada bana kalan zamanda, sevgili yeğenimin bebeği için kapı süsü çalışmaları devam etti tabii ve nihayet biraz önce bitirdim. Bir kaç küçük ayrıntı (isim belli değil, zürafa bir papyon istiyor v.s.) dışında....


En keyifli çalışmam aslanla oldu ve en çok onu sevdim. Alttaki fotoğraf gece ve flaşsız çekildiği için renklerin biraz sönük olması kaçınılmaz oluyor.


Bu hayvancağızların hiç birisi tabii ki bana ait tasarımlar değil. Özellikle İspanyollar tarafından olmak üzere Pinterest'te bol bol paylaşılan fotoğraflardan kalıp çıkardım. Tekrar yapsam farklı yapabilirim artık. Bu kalıpların da yine shutterstock.com gibi vector-fotoğraf sitelerinden alınarak yapıldığı anlaşılıyor.


Karadenizin şimdiye kadar görmediğim bir ilçesi Ereğli, bu kadar güzel olacağını tahmin etmemiştim. Emeklilikte de çalışırken de yaşanabilecek, havası temiz, sokakları temiz ve insanları nispeten uygar bir ilçe. Nispetin anlamı yaşadığım şehre kıyas yapılması. 


Karadenizdeki diğer seyahatim, her yurdum insanı gibi Kurban Bayramında baba yurdu, memleketim ve annemin köyüne oldu, Kendileri olmasa da anne ve babamın doğup büyüdüğü ve yaşadığı yerlerin, kalbimdeki yeri başka tabii, kaldı ki çocukluğumun yaz tatilleri de buralarda geçmişti.  


Yıllardır ballandıra ballandıra anlatılan mantar toplama hikayelerini dinlediğim kardeşlerimin aksine hiç mantar toplamışlığım yoktu ve bu yıl bir ilki gerçekleştirerek bir iki tane de olsa, ablamın bularak bana gösterdiği mantarı yerinden çıkarmaktan ibaret bir eylem de olsa, mantar topladım, mutluyum. (Yukarıdaki fotoğraf yerel halk pazarında çekilmiştir, topladığım mantarlarla boyut ve nicelik açısından ilgisi bulunmamaktadır.) 


Vee yine İstanbul. Evdeki delikanlının katılmak istediği festival bahane, kızçeyi ziyaret şahane, İstanbul zaten sevmemenin mümkün olmadığı bir şehir. Sanatçıların, şairlerin çoklukla İstanbul'da olması nüfusla açıklanamaz bence İstanbul'un en düz insana bile şiir yazdıracak kadar, resmini yaptıracak kadar ilham veriyor olması da nedenlerden en önemlisi. Her gittiğimde bende bile neredeyse şiir yazma isteği uyandırıyor, varın siz düşünün gerisini. Sadece vapura binmek, denizi dinlemek, köpüklü dalgalara bakmak bile başka sahiden.


Festivalin bir bilgisayar oyunu ile ilgili olduğunu, festivale katılan binlerce ergenin anneleri tarafından festivale getirilmelerine rağmen, alana 150-200 metre kala annelerini yanlarından uzaklaştırdıklarını, ha bir de İstinye Park önünden bindiğimiz taksinin sürücüsünün Blackbox diye bir salonu hiç duymadığını, salonun yerini bilen (!) diğer bir taksi sürücüsünün binayı ona "yeni yapılan siyah bina" diye tarif ettiğini, iki-üç durak sonra "burası" diyerek bizi yeni yapılan siyah bir binanın önünde indirmesi nedeniyle 1-2 km yürümek zorunda kaldığımızı, İstanbul taksicilerini bir kez daha sert bir şekilde kınadığımı da belirtmeliyim, yoksa çatlarım. İstinye Park durağını merkez aldığında çapı 4-5 km lik bir alanda bırak koskoca gösteri salonunu, hangi evde kim oturuyor onu bile bilir insan, ki zaten çoğu yeşil alan.


Unutmadan Kadıköy Cuma Pazarı (kumaş pazarı), Mercan yokuşu, Eminönü de ziyaret ettiklerim yerler, ancak kayda değer bir şey bulamadan döndüğümü söylemeliyim. Hele kumaş pazarı hem fiyat hem çeşit olarak hiç de iç açıcı değildi, yine de bir küçük valiz doldurmuşum. Görsel yok çünkü görsel bir niteliği yok aldıklarımın, çoğunlukla çantalar için astar olabilecek bir şeyler. Her aldığım kumaş (parça) iki metre olunca valiz de doluyor tabii.


Alışverişimin en güzel tarafı, metrekareye 10 kişinin düştüğü Eminönü sokaklarında ilerlemek için çabaladığım köşede Kurukahveci Mehmet Efendi tezgahtarının, hemen yanımda yeni bir kasa açmasıydı, İlk satışını yaptı, 20 metrelik kahve kuyruğundakilerin bulunduğum yere ulaşabilmesi biraz zaman alacak gibiydi, kimsenin hakkını yemedim yani. Son olarak aşağıda Eminönü alt geçitte bu kadar birlikte yaşamak zorunda mıyız dedirten izdiham İstanbul ile ilgili güzel duygularımı aldı götürdü. İyi ki orda yaşamıyorum. 


Daha yazacak pek çok şey var da benden şimdilik bu kadar. Esen kalın. 
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...